Afife Jale Bir Sanat Fedaisi Hayatı ve Sanatı

0

Afife Jale kimdir? Afife Jale nerelidir? Afife Jale neler yapmıştır? Afife Jale’nin ilkleri.  

Afife Jale’nin  Hayatı

1902’de İstanbul’da doğan Afife Jale, 16 yaşında Dârülbedâyi’ye yazılmaya karar verir. Dönemin konservatuvarı olarak kurulan Dârülbedâyi, Cumhuriyet’in ilanından sonra Şehir Tiyatrosu ismini alır. Afife Jale’nin bu kararına karşı çıkan babası onu fahişelikle suçlayıp evlatlıktan reddeder. Tiyatro aşkı ağır basan, sahneye çıkamayacağını bile bile bu kararı alan Afife, ailesinin sırt çevirmesiyle Dârülbedâyi’yi yuvası kabul eder artık. Bir tamburi sesi yahut bir ud taksiminin en keskin notalarının arasından dökülür Afife Jale’nin hayat mücadelesi. Sahnenin tozunu yutup da bir türlü istediği gibi o sahnenin havasını soluyamayan, alkışları yeteri kadar duyamayan, tiyatronun devrimci kadınıdır Afife Jale…

 

Afife Jale ve Tiyatro Sanatı

1919 yılının 13 Nisan gecesi Kadıköy’de bulunan Apollon Sineması’nda sahnenin perdesi açıldığında kırmızı elbisesiyle boy gösterir. ‘Yamalar’ isimli oyunun oyuncularından Eliza Binemeciyan’ın o gece Paris’e gitmesi üzerine rol sahipsiz kalır ve bunun üzerine Dârülbedâyi yöneticileri rolü Afife’ye oynatmaya karar verir.   Sahne ismi olarak çiğ damlası anlamına gelen ‘Jale’ ismini kullanan Afife, o gece kırmızı elbisesiyle Emel rolünü öyle bir oynar ki, izleyenler ayakta alkışlamakla kalmayıp sahneye çiçekler atarlar. Dünyanın en mutlu, en gururlu kadınıdır o an. Sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını

 

unvanını tarihe yazmıştır artık. Verdiği bir röportajda o gün için şunları söyler:

 

 

Hayatımda mesut olduğum ilk gece (…) Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Rol aldığım piyeste güzel bir sahne vardır; ağlama sahnesi… Orada taşkın bir saadetle ağladım, ağladım, ağladım. Sahiden ağladım… Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat Bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: ‘Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin.’  

 

Fedai… bir amaç, bir dava ya da herhangi bir şey için bütün hayatınızı ortaya koymak. Bir şeylerin karşısında durmak, durabilmeye çalışmak. Tam anlamıyla böyle bir şeydi bu. Mutluluğun en uç noktalarda olduğu anda başlar zorluklar. Zabitler tiyatroyu basar ve Müslüman kadınların sahneye çıkmalarının yasak olduğunu hatırlatırlar herkese.   Osmanlı Devleti’nin egemen olduğu o yıllarda tiyatro sahnesine Müslüman kadınların çıkması yasaktır. Aralarında Kavuklu Hamdi, Ahmet Necip gibi Müslüman oyuncular olsa da sahnede ağırlıklı olarak Ermeni oyuncular vardır. Dönemin Müslüman kadınları için yasaklı bölge ilan edilen sahnede, kadınlar sadece Kral Lear ya da Leblebici Hor Hor Ağa gibi oyunlarda seyirci olarak bulunmalarına izin verilir.  

 

Bu yasaklara rağmen oyundan bir hafta sonra tekrar sahneye çıkar Afife Jale. Bu sefer oyun sahnelenirken gelir zabitler ve dönemin Ermeni oyuncularından Kınar Hanım sayesinde kaçar. Fakat çok uzun sürmez bu kaçma halleri. Bir süre sonra Kadıköy’de yakalanarak karakolda bir taş odaya getirilir. Burada karakol amiri ile tartışmaları sonucu amirin attığı tokadı ömrü boyunca unutmayan Afife Jale için bu yalnızca başlangıç olur. 1921 yılında içişleri bakanlığının sahneyi kesinkes yasaklayan bildirisiyle Dârülbedâyi (Bugünkü adı ile Şehir Tiyatroları) tarafından da kadro dışı bırakılır. Hayatı boyunca hayallerini kurduğu sahnenin kapıları yüzüne kapanıvermiştir artık.  

 

Büyük bir hayal kırıklığıdır artık yaşadığı. 20’li yaşlarınızdasınız, aileniz sizi tiyatroyu sevdiğiniz için kovuyor ve sığındığınız tiyatro da bir süre sonra size kapılarını kapatıyor. Gidecek yeriniz yok, sığınacak kimseniz kalmıyor etrafınızda. Ne yapardınız? Şiddetli migren ağrılarıyla başlar sağlık problemleri ve maalesef bu dönemde uyuşturucu ile tanışır.  

 

İşte bu bunalımlı günlerinde bir konsere gider Afife Jale. Sahnede üstat Hafız Burhan, arkasında ise tamburu ile eşlik eden bir başka üstat Selahattin Pınar. Bir bahar akşamı gerçekleşen bu tanışmadan sonra Afife Jale için besteler Selahattin Pınar o güzel hicaz bestesini:

 

Bir bahar akşamı rastladım size

Sevinçli bir telaş içindeydiniz

Derinden bakınca gözlerinize

Neden başınızı öne eğdiniz.

  Afife’nin uğradığı haksızlıkları ve verdiği mücadeleleri, çektiği acıları öğrenen Selahattin Pınar bir kez daha hayran olur Afife Jale’ye.  Çağın ilerisinde bir kadın olarak düşünür ve geleceğin Türk kadınını Afife Jale ile özdeşleştirir biraz. Kahraman bir kadın, aynı zamanda uyuşturucuya düşkün… Hem bir aşk hem de bir yara. Birbirine âşık olan iki insan. Tam bir gönül adamı olan Selahattin Pınar evlenme teklifi eder Afife Jale’ye. Afife uyuşturucu bağımlılığından dolayı mutsuzluk vereceğini söylemesine rağmen Selahattin Pınar’ın ısrarlarına dayanamaz ve teklifi kabul eder. Aileler her ne kadar karşı çıksa da 1929 yılında gizlice evlenirler.  

 

Öyle bir aşk ki, evin içerisinde saklambaçlar, bahçede enginarlar, birlikte balık tutmalar. Afife Jale, yıllardır süren sıkıntılarını Selahattin Pınar ile unutuyor, Selahattin Pınar’ın tamburu ise Afife Jale’nin yatıştırıcısı oluyordu…  

 

Cumhuriyet’in ilanı ile kadınlar için sahne yasağı kalkmış, birçok Müslüman Türk kadını sahneye çıkmaya başlıyor, filmler çekilip, turneler düzenleniyordu. Sahneye çıkabilmek için yanıp tutuşan Afife Jale için ise durum hüsrandı. Tiyatronun katı kurallarının da etkisiyle uyuşturucu bağımlısı bir kadını hiçbir kurum sahneye çıkarmak istemez.  

 

Yaralarını sarmaya başladığı bu günlerde, sahneye çıkabilmek sadece amatör guruplarla mümkün olur. Sahneye çıkarak yaralarını kapatmaya çalışsa da bu yetmez Afife Jale’ye ve kendisini morfin ile tedavi etmeye başlar. Suriyeli bir eczacı tarafından sahip olmak için alıştırılır morfine ve eczacı amacına da ulaşır. Bu durumu Selahattin Pınar’a anlatır. Âşık olduğu kadına kızamaz Selahattin Pınar. Ne gidip eczacıyı arar ne de başka bir şey yapar. Ne gelir ki elden acı çekmekten başka? O bestelerin kaynağıdır hep bu acılar. Bilir çünkü morfin yüzünden yaşadığı şeyleri. Âşıksan bilirsin çünkü bazı şeyleri…  

 

Bir süre sonra sırf çıkar ilişkisi sebebiyle eczacıya âşık olmaya başlayan Afife Jale, gittikçe morfinman olur. Tamamen morfin temin edebilmek üzerine olan bu aşk çok sürmez. Artık kendine morfin yaparken onu görmeye başlayan Selahattin Pınar, morfin iğnelerini de yapmaya başlar Afife Jale’nin. Kurtarmak mı bir aşkı? Öldürmek mi sevdiğin kadını? Büyük ikilemlerin, acıların arasında kalır Selahattin Pınar. Bu duruma dayanamaz Afife Jale. Terk etmesini ister kendisini. Kendisini bırakıp gitmesini ister Selahattin Pınar’ın fakat gitmez, gidemez önceleri aradan aylar geçtikten sonra boşanırlar.  

 

Bu ayrılık sonrası Selahattin pınar o meşhur bestesini yapar:

Nereden sevdim o zalim kadını’ diye haykırmaya başlar tambur.

İçindeki aşk biraz olsun bile eksilmemesine rağmen.  

 

Birbirlerini bir daha görmemek üzere ayrılırlar. Efkâr müziğe yansımaya başlamış ortaya, huysuz ve tatlı kadın, anladım sevmeyeceksin gibi besteler çıkmaya başlar. Bu besteleri Afife Jale dinledikçe ağlar ve ‘ağlamadığım gün öleceğim gündür.’ der. Gittikçe morfinman olan Afife Jale çevresinin önerileriyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine yatar. Morfin bedenini köreltmiş fakat bilinci hep yerinde olan Afife Jale, hastanedeki günlerinde şunları söyler:  

 

“Beni unutmuşlar, sahneye çıktığım zaman alnımdan öpen muharrir, beni teşvik eden büyük adamlar, hayranlarım, seyircilerim, arkadaşlarım, hepsi beni unuttu. Ne çabuk!” Kapımı çalan hatırımı soran bir insan yok. Hepsi, hepsi beni unutmuş. Burada boğuluyorum. Tımarhane köşesinde ölmek istemiyorum. Ne yapın edin beni çıkarın buradan. Neresi olursa buradan daha rahattır. Donuyorum. Görüyorsunuz. Sırtıma giyecek tek bir gömleğim yok, her tarafım çıplak. Delilere tahammül edemiyorum. Başımın içinde tepiniyorlar. Ben deli değilim fakat olmak üzereyim. Beni buradan çıkarın da nereye atarsanız atın.’’  

 

Aynı dönem Selahattin Pınar unutabilmek için ikinci evliliğini yapar ama kısa sürer bu evlilik. Afife Jale de abisinin yanına sığınır fakat burada barınamayıp kendi isteğiyle Balıklı Rum Hastanesine yatar. 24 Temmuz 1941 günü yapayalnız ölür…  

Ölüm haberini öğrenen Selahattin Pınar önce idrak edemez fakat sonra kendini hırpalamaktan başka çare bulamaz…

 

Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar,

Ah bu ömür tükenecek yolunuza hatıralar.

 

Afife Jale’nin ölümünden sonra üçüncü evliğini yapan Selahattin Pınar. Afife Jale’yi hiç unutamaz. Unutmak ne mümkün? 

Bir süre anılarıyla yaşamaya çalışsa da 6 Şubat 1960 akşamı Kalamış’ta Todori Gazinosu’na gider ve ‘doktor bana ne yasakladıysa onlarla donatın masayı’ der. Bir elinde limonlu marulu ısırıp bir elinde rakıyı içtikten sonra masada kalp krizi geçirip orada ölür

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir